MEHMED AKİF İLE KURAN’I
ANLAMAK
Hatice İslamoğlu Erdem
Biz, Mehmet Akif Ersoy’u
hep bir şair olarak tanıyoruz. Aslında o, aynı zamanda bir müfessir, iyi bir hatip, iyi bir gözlemci, seyyah, siyasetçi, bütün ömrünü, bütün varlığını
vahye bağlamış bir halk adamı,bir Kur’ân sevdalısıdır. Mehmet Akif, hayatının hiçbir safhasında
Kur’ân çizgisinden ayrılmamıştır. Kur’ân, onun hem semavi kitabı, hem ahlakı olmuştur.
Mehmet Akif’in hayatında yazdığı ve neşrettiği ilk
şiir ‘Kuran’a Hitab’dır. Bu
hitap onun genç ruhundan semaya yükselen sonra bütün ömrünce onun ruhuna
sağanak sağanak feyiz yağdıran bir rahmet olmuştur. O, şiirlerinde ayetlere yer verdiği gibi, insanları
eğitmeğe, onlara birlik, beraberlik, sabır, azim ve irade ruhunu vermeye
çalışmıştır.
Gençliğinde
ve olgunluğunda ona daima Kur’ân rehber olmuştur. Her fırsatta Kur’ân’ı ve Kur’ân tefsirini okumakla meşgul
olmuş, şiirlerinin çoğunun başında ayetlere yer vermiş ve şiirini ona göre
yazmıştır.1 Celaleyn’in tefsirini yanında sürekli bulundurur soranlara birçok
kez hatmettiğini söylemiştir. Onun şiarı olan
“Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp
ilhâmı/Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm’ı.” (s.349) mısraları, Mehmet
Âkif’in kendi kaleminden çıkmış dünya görüşünün çok açık özü ve
özetidir. O, erdemli bir
milleti oluşturmada ki en büyük etkenin Kuran’ın ahlakıyla ahlaklanmak olduğunu
tarihin yaşayan tanığı olarak tecrübe etmiştir.
Mısır’a çekildiği zaman bütün zevki Kur’ân’ı
daha iyi yaşamak ve Kur’ân’ın bütününü hafızasında ve ruhunda canlandırmak olmuştur.
Buna o derece muvaffak olmuştur ki, namazlarını hatimle kıldırır, Kuran’ın o
nurlu ipine sarılarak ilahi yolculukta ki miracı yaşamıştır.2
1925 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Mehmet Akif
Ersoy’a, Kur’ân’ın Türkçeye tercüme edilmesi görevi verilmiştir. O, yedi sene
gibi uzun bir sürede bu görevle meşgul olmuş,
bitirdiği halde bir türlü tam göremediği meal çalışması ile ilgili olarak
şunları söylemiştir: Kur’ân
tercümesini hakkıyla yapamadığıma kaniim. Bundan dolayı neşretmedim. Mamafih bu
çalışma benim Allah ile pazarlığımda çok semereli oldu. Halimde büyük
değişiklikler oldu. Kimseye bir şey vermedim. Fakat ben çok şeyler aldım.
Duyduğum nevî feyz çok büyüktür.3
Özetle söylemek gerekirse Kur’ân Akif’in gönlüne ve
beynine taht kurduğu gibi, sözlerine ve yaşayışına da aksetmiştir. Onun his ve
duygularını, fikir ve düşüncelerini Kur’ân şekillendirmiştir. Süleyman
Nazif’in dediği gibi Akif, Hakka, Hz.
Peygambere, Selefin büyüklerine, cemiyete ve özellikle de insaniyete ilan-ı aşk
etmiş kâmil bir mümindir.4
MEHMED AKİF’İN
KURAN TASAVVURU
Akif felaketler devrinin çocuğu idi. Devrin asil güruhu onları zillet içinde yaşatmayı bile çok görüyor,hayat
hakkı tanımak istemiyordu. Kendisini bu millete mensup bilen herkes, bu acıyı
kalbinde hissediyordu. Etkilenmeyenler, M. Akif ’in, “Hay sıkılmaz! Ağlamazsan, bari gülmekten utan!” dediği, sadece pek cüz’î bir istisna teşkil eden bazı soysuzlardı.5
Milletin bu hale gelmesi, Kur’ân’ın hayat veren ruhundan ve
buyruklarından uzaklaşmasından ileri gelmişti. Kur’ân’ın toplumu ıslah eden prensiplerini
tatbik etmeyen Müslüman, onu mezarlık kitabı, muska veya mûsikî vasıtası haline
getirmişti.
‘İnmemiştir hele Kur’ân,
şunu hakkıyla bilin:
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için! ‘6
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için! ‘6
Akif’de: “Sen Ey içine kapanan kişi!
kalk ve insanları vahiyle uyar!” 7 hitabından hissesini aldı. Kur’ân-ı Kerimi bu halet içinde okuma, anlama
çabası, Akif ’in dünyasında derin çığırlar açtı. Dönemin türlü acılarının
içinde yoğrulan Üstad Yangın afakını sarmadan çelik zırhlı duvar naralarıyla küfre,haksızlığa,zulme,şahsiyetsizliğe
karşı insanlığı uyarmayı kendine vazife
bildi.
M. Akif Allah Resulünden; Kur’ân, Allah’ın, insan üzerindeki bir
hüccetidir, direktifidir ki ona uyanı kurtarır, mutlu eder, aykırı yol tutanı
ise özürsüz hale getirir şiarını öğrenmişti.M. Akif, yine O’nun hadis-i
şerifine tabi olarak Kur’ân’ı, “Rabbinin
mahlûkuna gönderdiği bir mektup” bildi. Hz. Peygamberden sonra, sanki yeryüzünde
yalnız kendisine gönderilmiş gibi okudu.
Âkif’e göre Kur’ân, toplumun yaşadığı problemlerin teşhisini yaptığı gibi, onlara çözüm önerileri de göstermekteydi. Müslümanların bölünmüşlüğü, gerilemesi ve zillet içerisinde kıvranması Kur’ân’ı doğru anlamamak ve onun gereklerini yerine getirmemekten kaynaklanmaktaydı.
Âkif’e göre Kur’ân, toplumun yaşadığı problemlerin teşhisini yaptığı gibi, onlara çözüm önerileri de göstermekteydi. Müslümanların bölünmüşlüğü, gerilemesi ve zillet içerisinde kıvranması Kur’ân’ı doğru anlamamak ve onun gereklerini yerine getirmemekten kaynaklanmaktaydı.
Çözüm
ise Kur’ân’ı iniş gayesi doğrultusunda doğru bir şekilde anlamak ve onu hayat
rehberi edinmekti.
AKİF DÖNEMİNDE KURAN’A
DUYULAN İHTİYAÇ VE MEAL YAZIMI
Cumhuriyet Döneminde toplum bir müddetten beri Kur’ân’ı gereği gibi ele
almıyordu. Kur’ân’a büyük saygı duyan Türk milleti ile onun arasına adeta sisler
ve bulutlar girmişti. Halkın ekserisi Kur’ân dili olan Arapçayı bilmiyordu.
Kur’ân’ı açıklamak için yazılan tefsir kitapları genel olarak Arap dilinde idi
ve geniş kitlenin istifadesinden ziyade, yüksek bir ilmi seviyeye ve seçkin bir
ilim ehline hitab ediyordu. Bu tefsirlerin çoğu eski dönemde yazılmış olmak
itibarıyla toplumun şimdiki ihtiyaçlarına cevap vermede sınırlı kalıyordu.
Toplumun Kur’ân kaynağından beslenmesini sağlayacak kanallarda tıkanıklık baş
göstermişti. Dolayısıyla eğitimsizlik, gaflet, “nasıl olsa biz Kur’ân’ı okuyor
ve biliyoruz” şeklindeki kanıksama, bu rehberden layıkıyla faydalanmaya mani
oluyordu. Onun deyimiyle;’milletler
topla,tüfekle,zırh ile,ordularla,tayyarelerle yıkılmaz.Milletler ancak
aralarında ki rabıtalar çözülerek herkes kendi başına derdine,kendi
hevasına,kendi menfaatine,kendi menfaatini temin etmek kaygısına düştüğü zaman
yıkılır.’8
Akif’in Kur’ân tercümesi hazırlama talebini kabul etmesi de, toplumumuzun
Kur’ân-ı Kerim’in hidayetiyle içli dışlı olma ihtiyacına cevap vermek için
olmuştur. Milletimizin Türkçe olarak hazırlanacak yeni bir Kur’ân tefsirine
ihtiyacı 1925 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmüş bunun giderilmesi
kararlaştırılmış ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bu görev verilmişti. Başkan
Rifat (Börekçi) ile yardımcısı Ahmed Hamdi Akseki’nin ricalarıyla Tefsir,
Elmalılı Muhammed Hamdi (Yazır)’ın uhdesine verilmişti. Mehmed Akif de ısrar ve
ricalardan sonra, bu tefsir içinde yer alması ve “Meal” tarzında olması şartıyla tercümeyi kabul etmiş, Diyanet İşleri
Başkanlığı ile sözleşme imzaladıktan az sonra Mısır’a gitmişti. Bu meal ile
ilgili çok şey söylenip yazılmıştır. Fakat sonuç itibarıyla anlaşıldığına göre
Mehmed Akif beş-yedi yıl süren çalışma ile Meal-i Şerif ’i dikkatle
tamamlamıştır.
17 Aralık 1929’da yazdığı mektupta: “Tercüme bitti ama tebyizi (temize çekilmesi) bitmedi. Bakalım o mu
benden evvel bitecek, yoksa ben mi ondan evvel biteceğim?” ifadesinde ne kadar zorlandığını vurgulamıştır.9
Fakat Eşref Edip’e yazdığı 5 Ocak
1931 tarihli mektupta tercümeyi bitirdiğini fakat göndermekten vazgeçtiğini,
Diyanet İşleri Başkanlığı ile yaptığı sözleşmeyi de fesh etmek istediğini
söylemiştir. Bunun üzerine meal, Hamdi Efendi tarafından yazılmıştır. Mehmed Akif, Mealini
göndermemesinin sebebini belirtmiyor. Fakat bunun kuvvetle muhtemel görülen
sebebinin, o sıralarda camilerde Kur’ân tercümesiyle namaz kıldırma
teşebbüsleri olup hazırladığı mealin bu yanlış uygulamaya alet edilebileceği
olduğu kanaati yaygındır. Tamamlanan
Kur’ân tercümesi, şairin
çeşitli
endişelere
dayanan vasiyeti gereği,
vefatından sonra yakılmıştır.
Yakılan
Tercüme
‘O
bir eserdi ki yangın denilse layıktı
Eğer
kalaydı,yakar kül ederdi imanı.
o
bir ateşti ki sönmezdi etmeden ihrak,
Yakıldı,sönmesi
kurtardı nass-ı Kuran’ı.’10
O hassasiyetini, Sebîlürreşâd
Dergisinin tefsîr kısmının Âkif’e verilmesi
istenince; ‘Bu benim
işim değil, bunun usul ve kaidesi
var ki benim onlarla fazla ilgim yok.’ diye
itiraz ederek göstermiştir.
MEHMED AKİF’İN KURAN İLE BAĞLARINI
GÜÇLENDİREN ETKENLER
Mehmet
Âkif’in Kur’ân-ı Kerîm ile olan ilişkisini güçlendiren en önemli etken, güçlü
Arapça
bilgisidir. Yine çocukluk yıllarında babasından aldığı derslerle başlayan onun Arap lisanıyla ilgili eğitimi veya birikimi, zaman içinde
birçok eser tercüme edecek kadar güçlenmiştir. Ayrıca Kur’ân ve Arapçanın dışındaki İslâmî bilimlerin çeşitli sahalarındaki (Tefsir, Hadis, Akâit, Kelam vb.) bilgi birikimidir.
Mehmet
Âkif’in Kur’ân-ı Kerîm, Arapça ve İslâmî bilimler sahalarındaki söz konusu bilgi ve
birikimi,
gerek Balkan Harbi, Birinci Dünya Harbi ve Millî Mücadele yıllarında cami
kürsüleri veya minberlerinde hutbe okuma ve vaaz verme görevlerinde gerekse çeşitli dergilerdeki yazıları ve
tercümelerinde çok daha somut biçimde karşımıza çıkar.
Mehmet
Âkif’in şiirlerinde
Kur’ân’ın birinci sırada bir kaynak oluşu, şairin
hayatında
Kur’ân ile olan yakın ilişkisi
ve bu ilişkinin
tabii sonucu olan inançları, düşünceleri ve dünya görüşü ile yakından alâkalıdır. Mehmet Âkif, Osmanlı-Türk
toplumunun uzun süren çöküş ve çözülüş süreci esnasında Kur’ân-ı Kerîm’i, imanı ve inançları kadar,
dünya görüşü ve
toplumsal projesinin de merkezine yerleştirmiştir.
Âkif, Kur’ân hakkında konuşma ve yazmanın sorumluluk gerektiren
bir iş olduğunun farkında idi. Bu yüzden, ilmî ve resmî çevrelerce Kur’ân mealini
yazmakla görevlendirilmek istendiğinde, bu görevi almakta tereddüt göstermiştir.O,
Kur’ân üzerinde yazıp söylemenin bu ağır sorumluluğu altında ezilmemek için, Allah Kelamı hakkında yanlış bir şey söylerim yahut
Kur’ân benim meâlimle yanlış işlere alet edilir endişesiyle 3-5 yıllık göz nuru emeğinin yakılmasını
istemişti. Buna rağmen o, Kur’ân üzerindeki bu çalışması ile kendisi pek çok
şey kazanmış, ilim, irfan ve imanını artırmıştır.11
“Şiir için gözyaşı derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım!”
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım!”
Sonuç
Allah’ın Kelamı Kur’ân, eşsiz lafız ve
sonsuz manalarıyla kıyamete kadar insanlığın yolunu aydınlatmaya, insanları gerçeklere çağırmaya devam edecektir.
Kur’ân, müminlerin iman ve fikir kaynağı, onların dünya
ve ahretteki sadık dostudur.
Pek çok şiir ve nesir yazıları, bu çalışmalarında serdettiği
fikirleri, farklı ve çarpıcı bakış açıları, en önemlisi de inandığı gibi yaşama
azmi,ayetleri günümüze taşıma kaygısı ve bu doğrultudaki macera dolu
duruşu,aktif iyi olma yolunda ki direnişi ile inceleme ve araştırılmaya Değer
olan Kur’ân
Hafızı, Kur’ân Muhafızı, Kur’ân Uzmanı ve Kur’ân Şairi olan Âkif günümüze de ışık tutmaya devam etmektedir. 12
Neden bugün Akif’lerin sayısı az diyorsak Kuran ile olan
ilişkimizin ölçüsüne bakmalıyız. Her bireyin asli görevi Akif’in bıraktığı o
kutlu mirası omuzlayıp,Vahyin nurlu ışığından azami ölçüde faydalanmaktır.Bugün
Akif’İn bize bırakmak istediği ayet dolu sayfalar değil içinde ki mesajıdır.evet
onun meali elimizde değildir,fakat Akif’İn misyonu omuzlarımızda ağır bir
yüktür. Süleyman Nazif’in dediği gibi ‘Eğer Allah Kuran’ı Türkçe inzal etseydi
Akif’in lisaniyle inzal buyururdu.’13
Üstad Akif, Mealini yaktırarak kimilerine göre yanlış kimilerine
göre doğru olduğu tartışılır tutumuyla bize hangi mesajı bıraktı? Değerler
elden çıkınca kıymete binmeye mahkûmdur hep. Meal’i bugün elimizde olsaydı
Akif’ten ne eksilirdi? Akif’in kaleminden çıkan Meal yok oldu fakat o kaleme
ilham veren Kur’an bugün hala Akif’ler çıkarmaya aday. Akif’in ahlakına talip
olanlar, onun kalemine inen o yüce ilhama da talip olurlar. Fakat Akif’ce bir
ahlak var ya,yine gelir mi bilinmez bu topraklara.
‘Yalnızca duvarlarsa boş kalan
Akif’in mealinden geriye kalan ,
öyleyse küllere nasip olsun.
aziz yürek işçisinden geriye
kalan!’
Kaynakça
1,5,9.Suat Yıldırım, ‘Mehmed Âkif’in Kur’ân Anlayışı’, At. Ü. İ.F.D, Erzurum, 1988, Sayı VIII
2.Doğrul, Kur’ân’dan Ayetler
ve Nesirler, İstanbul, 1944, Önsöz, s, 3-4.
3-12.Eşref Edip ‘Mehmed Akif
Hayatı Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları’
4.Çantay, Âkifnâme, s, 26
6. Ersoy, Safahat,
7. Müddesir Suresi 1-2 Mustafa İslamoğlu -Gerekçeli Meal
8. Eşref Edip ‘Mehmed Akif Hayatı Eserleri ve Yetmiş
Muharririn Yazıları’
10.İbrahim Sabri Bey’in meal
yapraklarını bir bir yakarken telif ettiği dörtlük.
11,12.Ali Akpınar ‘Mehmed Akif’in
Kuran Tasavvuru’
13.Süleyman ‘Nazif İki Secde
Servet-i Fünun’
Sayin hatice hanim.Akifi sizin gözünüzle okumak istedim.Malesef kitabinizi temin edemedim.Ne kitapçilarda nede intrntten.Nasil temin edebilirim acaba
YanıtlaSilSayin hatice hanim.Akifi sizin gözünüzle okumak istedim.Malesef kitabinizi temin edemedim.Ne kitapçilarda nede intrntten.Nasil temin edebilirim acaba
YanıtlaSil