TEVHİDİ EYLEME TAŞIMAK
Hatice İslamoğlu
ERDEM
‘Her kim kendisine
Allah’a kayıtsız şartsız teslimiyet yolundan başka bir din ararsa, bu
kendisinden asla kabul edilmeyecektir, üstelik o ahirette de kaybedenlerden
olacaktır.’ (Âl-i İmran 3/85)
İnsan
anlayabilen ve anlamlandırabilen bir varlıktır. Kendi varlığıyla diğer
varlıklar arasındaki ilişkiyi aklın kapasitesi ve düşüncenin yasaları dâhilinde
çözmeye ve bir yere oturtmaya çalışır.
İslam
tevhid temelleri üzerine kurulu bir dindir, Ali Şeraitinin dediği gibi tarihte
hiçbir zaman dine karşı dinsizlik savaşmamıştır, çünkü dinsiz olduğunu iddia
etmek bile dinin varlığını kabul etmektir. Dine karşı en büyük savaşı, bozulmuş
tahrife uğramış yeni bir din tasavvuru vermektedir. Bu nedenle günümüzün Yahudileşmiş
İslam ümmetinin temel problemi, varlık sorusuna verebilecek cevapları
olmamasıdır.
Özünde tevhidi barındırmayan, varlığının
sebebini bilmeyen bir insana İslam dininin temellerini oluşturacak taşları
yerleştirmek zordur. İnanç; kalp ile Allah arasındaki bağların Kur’an ile
taçlandırılmasıdır. Allahu Teâlâ her varlığı bir düzenek ile dizayn etmiş ve
iradeyi de vererek varlığını ispatlamasını, onu imanına şahit kılmasını
istemiştir. İmanın özünü hayatına bir gaye olarak yerleştirenlerin en büyük şahitliği,
bilgisinin şükrünü, hakkını vererek, İslam’ın varlığından habersiz yaşayanlara,
kâinattaki her bir zerrenin evrensel tevhid ekseninde döndüğünü ispat etmektir.
Allah Rasulu gibi özü yanmadan, Taif
yolunda taşlanmadan, İslam’a gözyaşı dökmeden olmaz.. Yüreğimizde ki Sevr’in
tepesine çıkmadan ‘bittim ya Rab!’ demek, Allah Rasulü’ne karşı yapılmış en büyük
nankörlüktür.
‘Yoksa siz sizden öncekilerin
başına gelenler sizin başınıza gelmeden Cennete gireceğinizi mi
zannediyorsunuz…’ (Bakara
2/214)
İslam’ın tek din oluşu, Allah’a kayıtsız
şartsız teslim olmak, İnsanın özünde var olan bozulmamış fıtratı temiz
tutmaktır. Varlığını fıtratına uygun sürdürebilen insan özünde tevhidi
barındıran insandır. Çünkü her insan İslam fıtratı üzerine yaratılmıştır. Bize
bu müjdeyi veren Allah Resulü kişinin iman çekirdeğini özüne yerleştiren
Rabbine karşı nankörlük etmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Tevhid tohumunu
vahiy ile beslemeyen, onu sulamayan kişinin imanı dallanıp budaklanmaz. Dalları
doğuya, batıya varması gereken iman ağacı olduğu yerde kalıyor büyümüyorsa
vahiy o kalbin özüne inmiyor demektir.
Tevhid; iman sistemin ilk basamağıdır, varlığın
özü, çekirdeğidir. Tevhid; ruhun kalbi, imanın aklı, kalbin rotasıdır. Bu
yüzden ‘lailaheillallah’ tüm kirlerden arınıp öz olmaktır. Şerefli olmaya açık
bir davettir. Allah’a kul olmak en büyük şereftir. Allah’a kul olmayan nefsine
kul olmaya kapı açar, nefis kendisine kulluğa karşılık insana tatmin olmamayı
öğretir. Mümin, Allah’tan başkasıyla tatmin olmayandır.
‘Lailaheillahlah’
en büyük insandır, her insan tevhidin tek ve bir
örneğidir… İnsanın parmaklarında ki çizgilerin içinde bulunan, binlerce DNA ve
yağ bezecikleri, her kalktığında tevhidin özüne, varlığın tek ve biricik
sahibine ulaşmaktadır. Şahadet parmağı, Allah ile kul arasında ki sözleşmeye
şahittir, kendisinden bir tane daha olmadığını gösteren insanın parmağına
tevhidin o kutlu izini Allah’tan başka kim vurabilir. Milyonlarca kişi içinde
bir tane olmamız Allah’ın bizi kendine muhatap gördüğünün delilidir.
‘Buna rağmen tevhid hakikatini inkar
edenler, başkalarını Rablerine denk tutarlar..’ (En’am 6/1)
Vahye kayıtsız kalmak onu hayatın nefesi
olmaktan soyutlamaktır. Var olan her şey evrensel tevhid ekseninde dönmektedir.
Bu evrensel koroya katılmak, Allah’ın varlığını ve birliğini kabul edip onu
dışında kalan her şeyi ‘la’ (hayır) ile geride bırakmaktadır. Sevmek onu verene teslim olmaktır. İman bu
sevginin meyvesidir, ibadetler imanımızın süsü, kulluğumuzun gereğidir. Suya
değerini veren çağlar boyunca taşarak akmasıdır.
Onun alçaklardan akması onun değerinden hiçbir şey eksiltmez. Su köklerden ağaçların zirvesine çıkar, kar olur. Dağların zirvesinde yaşar, buhar olur görklere uzanır. İman su gibidir. Onu yaşadığımız zaman değerlenir, şereflenir, su gibi aziz oluruz. .
Onun alçaklardan akması onun değerinden hiçbir şey eksiltmez. Su köklerden ağaçların zirvesine çıkar, kar olur. Dağların zirvesinde yaşar, buhar olur görklere uzanır. İman su gibidir. Onu yaşadığımız zaman değerlenir, şereflenir, su gibi aziz oluruz. .
‘O sizleri bundan
önce de bu vahyin gelişinden sonra da Müslüman olarak isimlendirdi, ki elçi
sizin için iyi bir model ve tanık olsun, sizde insanlık için iyi bir model ve
tanıklar olasınız.’ (Hacc
22/78)
Tüm peygamberlerin gönderiliş amacı
insanın Rabbini, kendisini, çevresini, hayatı, varlığı doğru anlamasını
sağlamaktır. Ahlakı Kur’an olan Allah RAsulü’nün sancısını taşıyanlar onun
ahlakına, vahye mazhar olanlardır. Kur’an; tasavvuru, aklı, şahsiyeti
oluşturmada örnek olan peygamberlerin misyonunu bugün yük olarak görüp taşımak
istemeyenleri gördükçe boynunu bükmektedir. İnsanlığa iyi bir model bol bol Kur’an
okumaktan değil, Kur’an’ı hayatın merkezine koymaktan geçer. Modellik dil ile
değil fiilen olandır. İman ettim deyip de kılını kıpırdatmayanların imanı suya
bırakılan yaprak gibidir.
‘İnsanlar yalnızca ‘iman ettik’
demekle, sınanıp denenmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar.’ (Ankebut 29/2)
Ayakları yere uzanmayan bir iman en ufak
rüzgârda sağa sola savrulmaya mahkûmdur. Kabını sağlam açanların kalbine
girmeyi bekleyen tevhid dini İslam, bizleri ayakları yerde başı gökte olan
tevhid ağacına sağlam taşlarla iz bırakmaya davet eder. Birincilerin görevi
taşların yaptığı şahitliği yaparak, geride ‘lailaheillallah’ sancağı bırakacak
bir önderlik, bunu yapamayanların görevi ise içine koyulduğunda taşıyabilecek
kadar sağlam ve geniş bir kap oluşturmaktır.
Zemini Allah koymuştur.
Tevhid binasına bir tuğla da bizlerin
elinden neden konulmasın!
Kalbini Allah’ın rengiyle boya!
Aşka namus ver!
ün ver!
Utanç ver!
M.İkbal
Ne mutlu kalbini Allah’ın rengiyle
boyayanlara…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder