22 Ocak 2012 Pazar

TEVHİDİ EYLEME TAŞIMAK


TEVHİDİ EYLEME TAŞIMAK

Hatice İslamoğlu ERDEM

‘Her kim kendisine Allah’a kayıtsız şartsız teslimiyet yolundan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecektir, üstelik o ahirette de kaybedenlerden olacaktır.’ (Âl-i İmran 3/85)

         İnsan anlayabilen ve anlamlandırabilen bir varlıktır. Kendi varlığıyla diğer varlıklar arasındaki ilişkiyi aklın kapasitesi ve düşüncenin yasaları dâhilinde çözmeye ve bir yere oturtmaya çalışır.
         İslam tevhid temelleri üzerine kurulu bir dindir, Ali Şeraitinin dediği gibi tarihte hiçbir zaman dine karşı dinsizlik savaşmamıştır, çünkü dinsiz olduğunu iddia etmek bile dinin varlığını kabul etmektir. Dine karşı en büyük savaşı, bozulmuş tahrife uğramış yeni bir din tasavvuru vermektedir. Bu nedenle günümüzün Yahudileşmiş İslam ümmetinin temel problemi, varlık sorusuna verebilecek cevapları olmamasıdır.
         Özünde tevhidi barındırmayan, varlığının sebebini bilmeyen bir insana İslam dininin temellerini oluşturacak taşları yerleştirmek zordur. İnanç; kalp ile Allah arasındaki bağların Kur’an ile taçlandırılmasıdır. Allahu Teâlâ her varlığı bir düzenek ile dizayn etmiş ve iradeyi de vererek varlığını ispatlamasını, onu imanına şahit kılmasını istemiştir. İmanın özünü hayatına bir gaye olarak yerleştirenlerin en büyük şahitliği, bilgisinin şükrünü, hakkını vererek, İslam’ın varlığından habersiz yaşayanlara, kâinattaki her bir zerrenin evrensel tevhid ekseninde döndüğünü ispat etmektir.
         Allah Rasulu gibi özü yanmadan, Taif yolunda taşlanmadan, İslam’a gözyaşı dökmeden olmaz.. Yüreğimizde ki Sevr’in tepesine çıkmadan ‘bittim ya Rab!’ demek, Allah Rasulü’ne karşı yapılmış en büyük nankörlüktür.

         ‘Yoksa siz sizden öncekilerin başına gelenler sizin başınıza gelmeden Cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz…’ (Bakara 2/214)

         İslam’ın tek din oluşu, Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmak, İnsanın özünde var olan bozulmamış fıtratı temiz tutmaktır. Varlığını fıtratına uygun sürdürebilen insan özünde tevhidi barındıran insandır. Çünkü her insan İslam fıtratı üzerine yaratılmıştır. Bize bu müjdeyi veren Allah Resulü kişinin iman çekirdeğini özüne yerleştiren Rabbine karşı nankörlük etmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Tevhid tohumunu vahiy ile beslemeyen, onu sulamayan kişinin imanı dallanıp budaklanmaz. Dalları doğuya, batıya varması gereken iman ağacı olduğu yerde kalıyor büyümüyorsa vahiy o kalbin özüne inmiyor demektir.
         Tevhid; iman sistemin ilk basamağıdır, varlığın özü, çekirdeğidir. Tevhid; ruhun kalbi, imanın aklı, kalbin rotasıdır. Bu yüzden ‘lailaheillallah’ tüm kirlerden arınıp öz olmaktır. Şerefli olmaya açık bir davettir. Allah’a kul olmak en büyük şereftir. Allah’a kul olmayan nefsine kul olmaya kapı açar, nefis kendisine kulluğa karşılık insana tatmin olmamayı öğretir. Mümin, Allah’tan başkasıyla tatmin olmayandır.
‘Lailaheillahlah’ en büyük insandır, her insan tevhidin tek ve bir örneğidir… İnsanın parmaklarında ki çizgilerin içinde bulunan, binlerce DNA ve yağ bezecikleri, her kalktığında tevhidin özüne, varlığın tek ve biricik sahibine ulaşmaktadır. Şahadet parmağı, Allah ile kul arasında ki sözleşmeye şahittir, kendisinden bir tane daha olmadığını gösteren insanın parmağına tevhidin o kutlu izini Allah’tan başka kim vurabilir. Milyonlarca kişi içinde bir tane olmamız Allah’ın bizi kendine muhatap gördüğünün delilidir.
         ‘Buna rağmen tevhid hakikatini inkar edenler, başkalarını Rablerine denk tutarlar..’ (En’am 6/1)

         Vahye kayıtsız kalmak onu hayatın nefesi olmaktan soyutlamaktır. Var olan her şey evrensel tevhid ekseninde dönmektedir. Bu evrensel koroya katılmak, Allah’ın varlığını ve birliğini kabul edip onu dışında kalan her şeyi ‘la’ (hayır) ile geride bırakmaktadır.  Sevmek onu verene teslim olmaktır. İman bu sevginin meyvesidir, ibadetler imanımızın süsü, kulluğumuzun gereğidir. Suya değerini veren çağlar boyunca taşarak akmasıdır.
Onun alçaklardan akması onun değerinden hiçbir şey eksiltmez. Su köklerden ağaçların zirvesine çıkar, kar olur. Dağların zirvesinde yaşar, buhar olur görklere uzanır. İman su gibidir. Onu yaşadığımız zaman değerlenir, şereflenir, su gibi aziz oluruz.  .

‘O sizleri bundan önce de bu vahyin gelişinden sonra da Müslüman olarak isimlendirdi, ki elçi sizin için iyi bir model ve tanık olsun, sizde insanlık için iyi bir model ve tanıklar olasınız.’ (Hacc 22/78) 

         Tüm peygamberlerin gönderiliş amacı insanın Rabbini, kendisini, çevresini, hayatı, varlığı doğru anlamasını sağlamaktır. Ahlakı Kur’an olan Allah RAsulü’nün sancısını taşıyanlar onun ahlakına, vahye mazhar olanlardır. Kur’an; tasavvuru, aklı, şahsiyeti oluşturmada örnek olan peygamberlerin misyonunu bugün yük olarak görüp taşımak istemeyenleri gördükçe boynunu bükmektedir. İnsanlığa iyi bir model bol bol Kur’an okumaktan değil, Kur’an’ı hayatın merkezine koymaktan geçer. Modellik dil ile değil fiilen olandır. İman ettim deyip de kılını kıpırdatmayanların imanı suya bırakılan yaprak gibidir.
         ‘İnsanlar yalnızca ‘iman ettik’ demekle, sınanıp denenmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar.’ (Ankebut 29/2)
         Ayakları yere uzanmayan bir iman en ufak rüzgârda sağa sola savrulmaya mahkûmdur. Kabını sağlam açanların kalbine girmeyi bekleyen tevhid dini İslam, bizleri ayakları yerde başı gökte olan tevhid ağacına sağlam taşlarla iz bırakmaya davet eder. Birincilerin görevi taşların yaptığı şahitliği yaparak, geride ‘lailaheillallah’ sancağı bırakacak bir önderlik, bunu yapamayanların görevi ise içine koyulduğunda taşıyabilecek kadar sağlam ve geniş bir kap oluşturmaktır.
         Zemini Allah koymuştur.
         Tevhid binasına bir tuğla da bizlerin elinden neden konulmasın!
 
Kalbini Allah’ın rengiyle boya!
Aşka namus ver!
ün ver!
Utanç ver!
                        M.İkbal

Ne mutlu kalbini Allah’ın rengiyle boyayanlara…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder