28 Ocak 2012 Cumartesi


Eleştiri başlı başına bir sanattır. Üstelik aşılması zor bir sanattır…
Çünkü eleştirirken sanat yapmak eleştiri ahlâkı gerektiren bir ilkedir. Bu sanatı icra edecek genç yiğitlerin azlığından şikâyetçi olan ben gibiler, bu sanatı icra etmek yerine eleştiriyi sanat olmaktan çıkarıp silah olarak kullananları yıkıcı değil yapıcı bir dille eleştirmek istiyorum. Ve bu yapıcı eleştirime, nasıl eleştirilmesi gerektiğine dair birkaç madde ile başlamak istiyorum…
Eleştirecek insanda olması gereken genel geçer bir takım ilkeler vardır;
1.Ehliyet: Ciddi eleştiri ehliyetli eleştirmenin elinden çıkar. Öncelikle kişinin kendisi bu işe ehil olup olmadığını sorgulamalıdır. Taine, ‘eleştirmek hüküm vermektir.’ Der. Ele aldığı konuya hâkim olanlar verir en iyi hükmü. Eleştirmek ehliyet’in belgesi değildir. Ehilseniz eleştirmek sizin için bir sorumluluk, değilseniz susmanız sizin için bir sorumluluktur.
2.Araştırma: Üstünkörü okunan eserler eleştirmek için yeterli değildir. Her sözü olan eleştirme hakkına sahip değildir. Eleştirmen tıpkı bir arkeolog gibi kazmayı çok dikkatli vurmalı, bulguların gerçek değerini çok iyi analize etmelidir. Bir yandan kazıyı yaparken diğer yandan değerli parçaları paramparça etmemelidir. Eleştirmen, muhatabının ulaşabildiği her ürünü gözden geçirmek zorundadır. Muhatabının o bilgiye ulaşmak için gösterdiği zahmeti göze almayan bir eleştirmenin, değil muhatabını eleştirmek özeleştiri yapmaya bile hakkı olmadığının göstergesidir. Eleştiri eleştirdiğiniz tarafın emeğine saygısızlık ederek değil, emeğine değer katmak için yapılandır. Mümin ise değer verdiğine değer katandır.
3.Uyanık bir şuur: Söz büyü, sanatkâr ise büyücüdür. Söz dokunduğuna etki eder. Bu sebeple Kuran sözlerin başı, sözlerin tacıdır. Söz sanatçılarının tüm mahareti dillerinde, kalemlerindedir. Muhatabı kendisine hayran etmek için sahnede kelimeleri kullanarak numaralar yapan bir illüzyoncudur. O çarpıcı ifadelerin büyüsüne kendinizi bir kez kaptırırsanız o numarayı yuttunuz demektir. Ve tehlikede burada başlar. Eleştirmen ele aldığı kişinin çarpıcı üslubuna hayran kalmış ve asıl görmesi gerekeni görememeye başlamıştır. İfadelerin parlaklığı gözünü boyamıştır. Bu noktada eleştirmen teslim bayrağını çekmiştir. Eleştirmesi gereken metne methiye dökmeye başlamış ve bunun adını da eleştiri koymuştur. Bu oyuna gelmemek için eleştirmen uyanık ve dikkatli olmalıdır.
Eleştirmek bir hak ediş, bir hak edilmişliktir. Hakkı olan haklı eleştiri, hakkını verdiği bir eleştiri yapar. Eleştirdiğini hak eder, kazanır.
Eleştirenler üç grupta yer alır;
Düzeltmek için eleştirenler:
Sever, sevdiğinin hataya düşmesini istemez. İncitmez, eleştirdiğine önce dua eder, aktif iyidir, aktif iyiliği yayar, eleştirirken yıkmaz yapar, tüketmez üretir. Sözü incidir, kelimeler o sanatın boncukları gibi dizilir muhatabın boynuna, bir demet nasihat, bir demet gönül incisi olarak kalır orada.  Dua olarak döner gelir karşısına hesap günü geldiğinde. Hesabı kolay, sicili temiz, defteri bembeyazdır.
Başkalarının hatalarından kendi primini arttırmak için eleştirenler:
Başkasının kötü huyu onun için şenliktir. Kendine müslümandır. Herkes kötü bir kendi iyidir. Aynayı kendine doğrultmaz. Tahammülsüz, kinci, mükemmel olmadığı halde mükemmeliyetçidir. Affetmez, yargılar, yargılarken suçlar, suçladığının etini yer, yediği eti tükürmez yutar. Görünmek kılavuzu, eleştiri silahı, hatalar azığı, kendi ise küçük dağları ben yarattım yolunun yolcusudur…
Eleştirmek için eleştirenler:
Laf olsun torba dolsunculardır. İşi olmayanların mekânı, her söze bir lafı olanların ortamıdır. Lafının önü boş, arkası boştur. İki sözünden biri ‘ya öylemi’ dir. Her lafa kulak kabartır. Her söze katılır, katılmadıklarını da kaçırır. Kaçırdığı sözleri uydurarak tamamlar, tamamladığına bir senaryo bulur. Süsler, bezeler ve öyle bir hal alır ki söylediği söze kendi de inanır. Hayatının tadı tuzu eleştirileri onaylamaktır.. Tam bir soytarıdır.  Cahildir. Cahilliğini farkında değildir. Cehaletin babası olan şeytanın şakşakçısıdır. Dilinin efendisi değil, kölesidir. Eleştirirken yıkar, parçalar, meyve veren ağacı kurutur. Ondan sonra da sözü etki etmediği için hayıflanır, üzülür.
Unutmamalı ki;  'Başkalarını beğenmeyenler genellikle kimsenin beğenmediği insanlardır.’
‘O kullar ki, sözün tamamını dinlerler ve en güzeline uyarlar: İşte Allah’ın kendilerine doğru yolu gösterdiği kimseler bunlardır ve işte onlar, akletme yetilerini kâmil manada kullananlardır.’
Zümer Suresi 18
Hatice İslamoğlu Erdem yapıcı eleştiri yaptı..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder