Bu ne güzellik! Ne güzellik…
Bu olay Medine'yi
derinden etkiler. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatı boyunca kendisini yok etmeye
çalışmış, fitneye endekslemiş bir azılı düşmanına yapar bu iyiliği, bu jesti.
Bütün çirkinliklerin içinde dahi güzelliği
keşfedebilen nebinin bakışı kadar güzel bir bakışa sahip olabilmek…
Aynı bakıştan mahrum oluşumuzun sebebi
bakışlarımızdaki yamukluktan mı, yoksa bakılacak değerlerin güzel yanlarının
olmayışından mıdır? Yamukluk tasavvurda başlar önce, sonra zihinlerde, sonra
yüreklerde. Derken bir bakmışsın bütün bedenini kaplamış ve içine çer çöp
karışmış bir nehrin akışı gibi suyun berraklığından eser kalmamış.
Bir şeyin çirkinliği veya güzelliği bakan
kişinin tasavvurundaki güzel ve çirkin tanımından ibarettir. Mutlak güzellik,
güzelliğin kaynağı Cemal olan Allah, mutlak güzelliğin üretildiği tek merkez ise Cennettir.
Dünyayı cennete çevirme arzusu bir ütopyadır. Müslüman, ya bu ütopya ile bir
ömür pasif iyi olarak yaşamını sürecek, ya da bakışını cennete çevirerek işe
başlayacaktır. Her şeyden şikâyetçi olduğumuz, medyanın, modanın, vitrinlerin
cezbinden kendimizi alamadığımız bu modern çağda, ya yola bırakılan ekmek
kırıntılarını yiyen koyun sürüsünden uysal başlı bir koyun olacağız. Ya da iç
devrimini gerçekleştirmiş, çağın baskılarından kurtulmuş, onların
gösterdiklerini değil, görmemiz gerekeni görebilecek bir basirete sahip
olacağız. Seçim kulda, kulun kendi iç dünyasındaki çalkantıların arasında sinip
kalmış beden devriminin öncüsü olan kalptedir.
Bakılacak
bir güzelliğin kalmadığı bir dünyada bakışlarımızın kirlenmesinden şikâyetçi
olmak, sorunun çözümüne dayalı bir yaklaşım değildir. Geride güzel bir bakış
bırakmak isteyenler, zehirli oklarını bakış tasavvurumuza fırlatarak bakışlarımızın
fıtratını bozan batının tuzağını fark etmeli ve modern çağın canavarlarına
karşı teyakkuzda olmalıdır.
‘O,bakışlarda
saklı ihaneti ve yüreklerin gizlediğini şeyleri bilir.’ 40/19
Modern
çağın dayattığı bakış felsefesi ‘Çekici ve cezbedici
olan güzeldir’ başlığı altında tanım bulmuştur. Çekiciliği
görüntüye, görüntüyü modaya, modayı ahlaksız olana indirgeyen bir zihniyetin
ürünü olan bakış felsefesinin kaynağı hakikat olan vahiy değil, birilerinin
bile isteye ümmetin kanına enjekte ettiği gayri ahlaki ilkelerdir.
Önce
zihinlerdeki güzel tasavvurunun nasıl yamulduğundan başlayalım.
Çekici ve cezbedici
olan güzeldir, ya da güzel olmaya mahkumdur.
Genleri
ile oynanmış sebzeler, meyveler ve insanlar. Yapay gıdalar, suni besinler, suni
duygular ile beslenmiş gün geçtikçe hormonlaştırılan bir nesil. Bu felsefenin mantığı
sadece çekici olan güzeldir ilkesine dayalıdır. Ele geçirdiği avını, ‘Ruhuna hoş gelen
değil, nefsine hoş geleni yap. Nefsinin sevdiğini ye, iç, eğlen. Güzel olan haz
duyduğundur. Hazzını doyur, hızın kesilmesin.’ diyerek avutur. Her şeyin bir kalıbı vardır. Meyvenin
iyisi renksiz, solgun, kurtlu, eğri olanı değil, iri, düzgün, canlı ve parlak
olanıdır. Yemeğin iyisi tadı ve kokusu topraktan çıkan değil, fabrikasyon
dumanları arasında, renkli ambalajların içinde yenmeyi bekleyen geçici haz
veren küçük hazcıklardır. Kadının güzeli, belirtilen kalıpların içine
girebilendir. Orada esmere, sıskaya, karaya, kuruya yer yoktur. Ölçü malumdur,
bellidir. Standartların dışına çıkan ‘made in modernizm’ damgasının dışında
kalmıştır. Dedelerimizin giydiği, yediği, yaptığı güzellikler, köhne, eski,
çirkin ve geride kalmıştır.
Güzelin
standartlarını ve sınırlarını başkalarının belirlediği bir dünyada o
standartlar içine girebilmek için ne çok çaba sarf ediyoruz kim bilir.
Dedelerimizin yemediğini yemek, giymediğini giymek, sevmediğini sevmek
zorundaymışız gibi, dayatılan modern baskıya tabi olmak acı bir gerçek. Dedesinin,
nenesinin yediğini yiyenler, kendini utanç timsali bir hareket yapmış gibi
hissediyor. Geçmişten utanan nesiller geçmişin gark olmadığı hastalıkların,
mantalitelerin sahibi olmaya mahkûm oluyor. Bugün, geri kalmışlığı geçmişte
kalmak, geçmişi yaka silker gibi silkelemek diye ifade edenler, geçmişin
ekmeğini yiyorlar. Güzelliğin bir miras olarak aktarıldığı nesillerin torunları
bizler, torunlarımıza bırakılacak bir güzellik üretmiyoruz. Güzelin içini
boşalttıkları şu zamanda gençlik felsefesi, ‘ben güzele güzel demem, çirkin
güzel olmayınca’ mantığında ilerliyor. Geçiciyi kalıcıya, anlık mutluluğu ebedi
saadete, hazzı hayra tercih edenler ebedi güzelliğin değil, dünyevi hazzın
ekmeğini yemeye mahkûm olurlar.
Yeni
kuşak gençliğin bakışında yatan ‘güzel’ tanımının, dejenere edilmiş hallerinden
birkaç madde ile yazımızı sonlandıralım.
Modern gençliğin
güzellikleri;
Güzel anne: hataları değil, güzellikleri söyleyendir. Kızını
değil, dizini dövendir. Güzel baba, gencin hayatına müdahil olmayandır. İyi bir
ebeveyn ‘hayat bir kere yaşanır, sınırsızca yaşa!’ felsefesi üzerine
çocuklarını serbest bırakan ailedir.
Güzel arkadaş: kusursuz olandır. Elinden, dilinden emin olmadığın
halde görüntüsüne aldandığındır. Yanında değil karşında olandır. Her sözünü
destekleyen, seni kötü pozisyona sokabilecek her durum karşısında köpek olup
önünde yatabilecek olandır.
Güzel öğretmen: hak etmediğin notu veren, her sözünü alkışlayan,
arkanda sırtını dayayabileceğin ruhsuz bir kolon gibidir. Eski öğretmenler gibi
bana bir harf öğretti diye kırk yıl mihnet altında kölesi olacağın değil, çok
konuşmayıp da kısa kestiği için en sevdiğin olabilendir. Sana haddini bildiren
değil, haddini bilendir.
Güzel yiyecek: damağına taptığın kadar değer verdiğindir.
Damağının sevdiğini yediğin, doyduğunda kalanını yemek için çaba sarf
etmediğin, canının çektiği anda elinin altına girebilendir. Kolay ve emeksiz
olandır. Güzel aşçı, kırk yıllık hatırına katlanmayacağın bir fincan kahvesi
olan değil, iki kuruşa alabileceğin büyük boy kola yanında bir dilim pastası
olandır.
Güzel kıyafet: seni daha çekici, daha zayıf, daha havalı, daha
modern gösterendir. Vücudun elbiseye, ayakların ayakkabıya göre şekil aldığı
kıyafettir. En güzeli ise, içinde seni olmak istediğin öteki kişilik kadar cazip
gösterendir. Öteki olduğun kadar güzelsindir. Çünkü herkesçe bilinen bir
gerçektir ki, kısa manken, şişman model, siyah artist olmaz.
Güzel Allah: hayata müdahil olmayan, iradeyi yaratan ve geri
çekilendir. Bir yılın günahını kadir gecesinde, bir ömrün günahını, yaşlanınca
hacca gider anadan doğmuş gibi olursun mantığı ile hareket edendir. Uzak Allah
güzel Allah’tır. Ne zaman yakın olur, o zaman güzel olmaktan çıkar.
Modern
birey özgür hareket alanına bir başkasının müdahil olmasından hoşlanmayandır.
Ya bizim güzellerimiz…
Güzellik
kalıcı olandır. Ruh güzeldir, cennet güzeldir. Ruhunu besleyen, onu
güzelleştiren, güzelliğini merkezi olan cennette kalıcı olmaya adaydır.
Peki,
kafamızı bulandıran bunca çirkinliğin içinde güzeli göremiyorsak bunun
müsebbibi kimdir? Şahsiyetli müminin güzel tasavvuru nasıl olmalıdır?
Haftaya
kaldığımız yerden devam edeceğiz inşallah…
Hatice İslamoğlu Erdem
Size ulaşmak istiyorum. Bu mümkün mü acaba?
YanıtlaSil