6 Şubat 2012 Pazartesi


Âkif’i tanımak,onun Safahat’ını okumaktan geçer.Safahat’ı baştan sona bir kere okumak yetmez. O bir başucu kitabıdır. O bir şiir kitabı değil,fikir eseridir. Bu eserde,milletimizin,ümmetimizin,tarihi yükselişi ve düşüşü,bunun sebepleri,fert ve cemiyet olarak tahlili,zekâsı,nüktesi,edebiyatı,şehri,sokağı,evi,âilesi,acıları ve sevinçleri vardır.





‘Âsım’ın nesli’ Akif’in nesi olur?
Bu ümmetin,her meslek erbabından olmak üzere,Âkif gibi,İslâm ahlâkıyla yaşayan,samimi,mert,korkusuz aydınlara ihtiyacı vardır.Böyle bir ahlâkla yetişmiş fikir adamlarına ve din âlimlerine olan ihtiyacımız,her şeyin üstündedir.Elzemdir.
Sezai Karakoç, ‘Büyük insanların ölümleri bir bakıma doğuşlarıdır.’ der. Onların doğumları uzun sürer.Bütün bir hayat onlar için doğumdur. Çektikleri çile bir ömür süren bir doğum sancısıdır.Ne zaman ki ölürler,işte o zaman tam doğmuş olurlar.Sonra yüzyıllar içinde serpilip gelişeceklerdir.Bir çağda rüşte erecekler,bir çağda delikanlıdırlar,bir çağda olgunlaşırlar,bir çağda da iyice yaşlanırlar..
İşte Âkif gibi yiğitler bu çağın ve her çağın yaşayan canlı tanıklarıdır. Onların ahlâkı toplumun ahlâkıdır. Onların kalemi toplumun sesi,ümmetin nefesidir.
Âkif’i tanımanın bir başka yolu da onu sevenlerin ve Âkif uzmanı olmuş şahsiyetlerin çalışmalarını okumaktır. İşte M.Ertuğrul Düzdağ hocamız onlardan biridir. Ömrünü Âkif hakkında araştırmalara vermiştir. Kendisi aynı zamanda Mehmet Âkif’in hayatı,eserleri,fikirleri,çevresi hakkında gerekli araştırmaları yapmak,yaptırmak ve bu suretle milli kültürümüze ve fikir hayatımıza faydalı olmak amacıyla kurulmuş olan ‘Mehmed Âkif Araştırmalar Merkezi’nin kurucularından biridir.
‘Marmara Üniversitesi İlahiyat Vakfı Yayınları’ndan çıkan ‘Mehmet Âkif Hakkında Araştırmalar’ kitabı üç cilt olup,  M.Ertuğrul Düzdağ hocanın kaleminden çıkmış kaynak eserlerden biridir.
Âkif portresi,okuyanın kalbinde modellik çizgisinin başına oturur.Kitapta ki bu başarı ve sade dil yazarın emeğinin bir ürünüdür.Yazar 1972’den bu yana geçen otuz sekiz sene zarfında yakın tarihle meşguliyetinden dolayı Âkif’in yaşadığı zamana ait birçok eser okumuş,Âkif’e dair yazılmış kitapların hemen hemen hepsini görmüştür.Sebilürreşad dergisinin 641 sayısını da gözden geçirmiş ve Âkif’in oradaki yazılarını neşre hazırlamıştır. Safahat’ı çeşitli vesilelerle elli defadan fazla okuduktan sonra anlamaya başladığını  tüm samimiyetiyle itiraf etmiştir.
 ‘Mehmed Âkif Hakkında Araştırmalar’ın birinci kitabı;  1936 Haziran’ında Mısır’dan Türkiye’ye döndükten sonra eski dostlarından olan Nevzad Ayas’ın  Âkif’le yapılmış mülâkatı ile başlamaktadır. Âkif’in ailesi,yakın çevresi,tahsili ve mesajları ile ilgili geniş ve taze bilgiler içerir.
Nasıl bir aile yetiştirmiştir onu. Kitabın bu bölümünde onu yakından tanımaya bir adım daha yaklaştıracak olan aile ailesi ön plana çıkar. ’Mehmed Âkif’i yetiştiren aile’ tanıtılarak, ancak ahlak timsali olan böyle bir babanın, Âkif gibi bir evlat yetiştirebileceği söylenir. Onların ailevi ilişkileri üzerinden topluma mesajlar verilip, hocaları ve arkadaşları üzerinden tesirli menkıbeler anlatılır.

‘İslam âilesi yıkılırsa milletimizin bin yıldır yaşadığı bu büyük aile de yıkılacaktır. Mehmet Âkif bunlara şiddetle karşı çıkar.‘Biz gâyesiz bir fikir ile her şeyi yıktık.Yıkılmayan bir âile kaldı..Yıkılan müesseseleri,sebât edip ciddi çalışırsak,tâmir edebiliriz.Fakat,Allah korusun,eğer âile yıkılırsa,kat’iyyen bir daha düzeltilemez.Düzeltilir diyenin,hayan kadar aklı yoktur.Ve bu inkilâbı ,isteyenin eline de sonunda kötü bir sıfattan başka bir şey geçmez.’der.

Sözünün eri adam..
Onun gençlere örnek olacak bu sarsılmaz şahsiyeti yapan özelliklerinden biri sözünün eri olmasıdır. Bu başlık ile Âkif’in modelliği ele alınır.
Âkif’e göre insanın kıymeti ‘söz’üne verdiği değerden belli olur.Sözünde durmayanlara insan gözüyle bakmaz. Bir arkadaşı kendisini hava yağmurlu olduğu için bekletince; ’Bir söz,ya ölüm,yahut ona yakın bir felâkette yerine getirilmezse,ancak o zaman mâzur görülebilir.’ diyerek, onunla altı ay küs kalmıştır.
Yine aynı bölümde Âkif;  ‘Müslümanın diyen fertlerin Müslümanca yaşamaları,onların bulundukları yer Müslümanca idare olunmalı ve bütün dünyadaki Müslümanlar kardeş olmalı…ki bu kuvvetler,kudretler,paralar,silahlar bir işe yarasın’ diyerek birlik ve beraberlik ilacını ümmetin hastalıklı kalplerine şifa olarak dağıtır. Müslüman olmanın ciddiyetinden bahsederken,İslam’ın ciddiyet ve samimiyet dini olduğunu vurgular.

Nasıl bir gençlik..

‘Gençlere Hitab’ başlığı altında nasıl bir gençlik hayal ettiğini ifade eden Âkif’in zihin dünyasında model gençlik olan  ‘Âsım’ oluşur. Safahat’ta yer alan ‘Âsım’ şiiri üzerinden Âkif gençlere nasihatler ederek, onların ruh dünyalarında derin çığırlar açmıştır.


Âkif’e göre Âsım gençliğinin ruh yapısı;
-iman eden, bütün gayretiyle çalışan, sonunda eline geçeni hoşnutlukla karşılayandır.
-Tembellik, hazıra konmak, hırs ve kıskançlığın kendisinden uzak olduğu kişidir.
- Bir milletin yükselmesi ve geleceğini kurtarması için, gençlerin iki kudrete sahip olmaları lazımdır. Bilgi  ve ahlak. Bu ikisini elde etmek için çabalayan kişidir.
-İslâm ahlakını Batı fennine harmanlayarak ilme maya çalandır.
-İlk ve hakiki düşmanımızın cehâlet olduğunu bilendir.
-Âsım genci en son ilmi gelişmeleri takip edip öğrenmeye gayret gösterendir.
- Yeise ve ümitsizliğe düşmeyendir. Son nefesini kadar azimli ve mücadeleci adamdır.
-Ölüler dini değil, diriler dini olan İslam’a kucak açan, İslam’ı kucaklayandır.
-Bütün zaman ve insanları kucaklayan bir ahlaka sahip olandır.
- Âsım genci ailesine bağlı, sevgi dolu, sorumluluk sahibi olandır.


Bilgisiz ahlak, miskinlik ve zayıflığa; ahlaksız bilgi ise milletlerin ruhunun zehirlenmesiyle sonuçlanacak felâketlere sebep olurlar. Mehmed Âkif son nefesine  kadar davasına sadık kaldı. Müslüman gençlere içinde bulundukları neslin modelleri olma yolunda öncülük etti.Birlik ve beraberlikten yana oldu. Gençlere son bıraktığı mısralar ile bu ilim ve ahlak mirasını omuzlamayı, öncü ve önderlerden olarak, bu din-i ilâhiyeyi kucaklamayı vasiyet etti.
Onun bıraktığı bu kutlu mirasa kucak açan tüm gençleri Âsım genci olarak gördü. Ve Safahat’ın her bir mısrâsını o genç nesle, o neslin ruhuna armağan etti.

‘Görür müyüm diye karşımda Müslüman yurdu,
Bütün diyarını gezdim,ayaklarım durdu..
Yabancı sesleri geldikçe reh-güzârımdan,
Hep inkisâr-ı emel taştı rûh-i zârımdan!
Vatan-cüda olayım sinesinde İslam’ın?
Bu âkibet,ne elim intikamı eyyâmın!
Benim ki yaşlıyım artık düşük kolum, kanadım;
Bu intikamı çalışsın da alsın evlâdım.’ (Safahat, beşinci kitap: Hatıralar, El-Uksur’da,s.284)

‘İyilerin tembelliği kötülerin fa’aliyetidir.’  diyen Âkif’i anlamanın yolu onun ufkunun derinliğini ortaya koyan ‘Safahat’ında gizlidir. Âkif bu ümmetin yüz akı, gönül aydınlığı, ümmetin manevi kurtuluşunun emekçisidir. Ona bir teşekkür borcumuz vardır. Bu borcu ödemenin bigane yolu onun hayalinde ki abid, alim, arif, Âkif, Âsım  gençler yetiştirmektir.

Canlı ve diri bir kalple Âkif’in yürüyen duaları olmak temennisiyle..

Hatice İslamoğlu Erdem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder