Âkif’i tanımak,onun Safahat’ını okumaktan geçer.Safahat’ı
baştan sona bir kere okumak yetmez. O bir başucu kitabıdır. O bir şiir kitabı
değil,fikir eseridir. Bu eserde,milletimizin,ümmetimizin,tarihi yükselişi ve
düşüşü,bunun sebepleri,fert ve cemiyet olarak
tahlili,zekâsı,nüktesi,edebiyatı,şehri,sokağı,evi,âilesi,acıları ve sevinçleri
vardır.
‘Âsım’ın nesli’
Akif’in nesi olur?
Bu ümmetin,her meslek erbabından olmak üzere,Âkif gibi,İslâm
ahlâkıyla yaşayan,samimi,mert,korkusuz aydınlara ihtiyacı vardır.Böyle bir
ahlâkla yetişmiş fikir adamlarına ve din âlimlerine olan ihtiyacımız,her şeyin üstündedir.Elzemdir.
Sezai Karakoç, ‘Büyük insanların ölümleri bir bakıma
doğuşlarıdır.’ der. Onların doğumları uzun sürer.Bütün bir hayat onlar
için doğumdur. Çektikleri çile bir ömür süren bir doğum sancısıdır.Ne zaman ki
ölürler,işte o zaman tam doğmuş olurlar.Sonra yüzyıllar içinde serpilip
gelişeceklerdir.Bir çağda rüşte erecekler,bir çağda delikanlıdırlar,bir çağda
olgunlaşırlar,bir çağda da iyice yaşlanırlar..
İşte Âkif gibi yiğitler bu çağın ve her çağın yaşayan canlı
tanıklarıdır. Onların ahlâkı toplumun ahlâkıdır. Onların kalemi toplumun
sesi,ümmetin nefesidir.
Âkif’i tanımanın bir başka yolu da onu sevenlerin ve Âkif
uzmanı olmuş şahsiyetlerin çalışmalarını okumaktır. İşte M.Ertuğrul Düzdağ
hocamız onlardan biridir. Ömrünü Âkif hakkında araştırmalara vermiştir. Kendisi
aynı zamanda Mehmet Âkif’in hayatı,eserleri,fikirleri,çevresi hakkında gerekli
araştırmaları yapmak,yaptırmak ve bu suretle milli kültürümüze ve fikir
hayatımıza faydalı olmak amacıyla kurulmuş olan ‘Mehmed Âkif Araştırmalar
Merkezi’nin kurucularından biridir.
‘Marmara Üniversitesi
İlahiyat Vakfı Yayınları’ndan çıkan ‘Mehmet Âkif Hakkında Araştırmalar’
kitabı üç cilt olup, M.Ertuğrul Düzdağ
hocanın kaleminden çıkmış kaynak eserlerden biridir.
Âkif portresi,okuyanın kalbinde modellik çizgisinin başına
oturur.Kitapta ki bu başarı ve sade dil yazarın emeğinin bir ürünüdür.Yazar 1972’den
bu yana geçen otuz sekiz sene zarfında yakın tarihle meşguliyetinden dolayı
Âkif’in yaşadığı zamana ait birçok eser okumuş,Âkif’e dair yazılmış kitapların
hemen hemen hepsini görmüştür.Sebilürreşad dergisinin 641 sayısını da gözden
geçirmiş ve Âkif’in oradaki yazılarını neşre hazırlamıştır. Safahat’ı çeşitli
vesilelerle elli defadan fazla okuduktan sonra anlamaya başladığını tüm samimiyetiyle itiraf etmiştir.
‘Mehmed Âkif Hakkında Araştırmalar’ın
birinci kitabı; 1936 Haziran’ında
Mısır’dan Türkiye’ye döndükten sonra eski dostlarından olan Nevzad Ayas’ın Âkif’le yapılmış mülâkatı ile başlamaktadır. Âkif’in
ailesi,yakın çevresi,tahsili ve mesajları ile ilgili geniş ve taze bilgiler
içerir.
Nasıl bir aile yetiştirmiştir onu. Kitabın bu bölümünde onu
yakından tanımaya bir adım daha yaklaştıracak olan aile ailesi ön plana çıkar. ’Mehmed Âkif’i yetiştiren aile’
tanıtılarak, ancak ahlak timsali olan böyle bir babanın, Âkif gibi bir evlat
yetiştirebileceği söylenir. Onların ailevi ilişkileri üzerinden topluma
mesajlar verilip, hocaları ve arkadaşları üzerinden tesirli menkıbeler anlatılır.
‘İslam âilesi yıkılırsa milletimizin bin yıldır yaşadığı bu büyük aile
de yıkılacaktır. Mehmet Âkif bunlara şiddetle karşı çıkar.‘Biz gâyesiz bir fikir ile her şeyi yıktık.Yıkılmayan bir âile
kaldı..Yıkılan müesseseleri,sebât edip ciddi çalışırsak,tâmir
edebiliriz.Fakat,Allah korusun,eğer âile yıkılırsa,kat’iyyen bir daha düzeltilemez.Düzeltilir
diyenin,hayan kadar aklı yoktur.Ve bu inkilâbı ,isteyenin eline de sonunda kötü
bir sıfattan başka bir şey geçmez.’der.
Sözünün eri adam..
Onun gençlere örnek olacak bu sarsılmaz şahsiyeti yapan özelliklerinden
biri sözünün eri olmasıdır. Bu başlık ile Âkif’in modelliği ele alınır.
Âkif’e göre insanın kıymeti ‘söz’üne verdiği değerden belli
olur.Sözünde durmayanlara insan gözüyle bakmaz. Bir arkadaşı kendisini hava
yağmurlu olduğu için bekletince; ’Bir
söz,ya ölüm,yahut ona yakın bir felâkette yerine getirilmezse,ancak o zaman
mâzur görülebilir.’ diyerek, onunla altı ay küs kalmıştır.
Yine aynı bölümde Âkif; ‘Müslümanın diyen fertlerin Müslümanca
yaşamaları,onların bulundukları yer Müslümanca idare olunmalı ve bütün
dünyadaki Müslümanlar kardeş olmalı…ki bu kuvvetler,kudretler,paralar,silahlar
bir işe yarasın’ diyerek birlik ve beraberlik ilacını ümmetin hastalıklı
kalplerine şifa olarak dağıtır. Müslüman olmanın ciddiyetinden
bahsederken,İslam’ın ciddiyet ve samimiyet dini olduğunu vurgular.
Nasıl bir gençlik..
‘Gençlere Hitab’ başlığı
altında nasıl bir gençlik hayal ettiğini ifade eden Âkif’in zihin dünyasında model
gençlik olan ‘Âsım’ oluşur. Safahat’ta yer alan ‘Âsım’ şiiri üzerinden Âkif gençlere
nasihatler ederek, onların ruh dünyalarında derin çığırlar açmıştır.

Âkif’e göre Âsım gençliğinin ruh
yapısı;
-iman eden, bütün gayretiyle çalışan, sonunda eline geçeni hoşnutlukla karşılayandır.
-Tembellik, hazıra konmak, hırs ve kıskançlığın kendisinden uzak olduğu
kişidir.
- Bir milletin yükselmesi ve geleceğini kurtarması için, gençlerin iki
kudrete sahip olmaları lazımdır. Bilgi
ve ahlak. Bu ikisini elde etmek için çabalayan kişidir.
-İslâm ahlakını Batı fennine harmanlayarak ilme maya çalandır.
-İlk ve hakiki düşmanımızın cehâlet olduğunu bilendir.
-Âsım genci en son ilmi gelişmeleri takip edip öğrenmeye gayret
gösterendir.
- Yeise ve
ümitsizliğe düşmeyendir. Son nefesini kadar azimli ve mücadeleci adamdır.
-Ölüler dini
değil, diriler dini olan İslam’a kucak açan, İslam’ı kucaklayandır.
-Bütün zaman ve insanları kucaklayan bir ahlaka sahip olandır.
- Âsım genci ailesine bağlı, sevgi dolu,
sorumluluk sahibi olandır.
Bilgisiz ahlak, miskinlik ve zayıflığa; ahlaksız bilgi ise milletlerin
ruhunun zehirlenmesiyle sonuçlanacak felâketlere sebep olurlar. Mehmed Âkif son
nefesine kadar davasına sadık kaldı. Müslüman
gençlere içinde bulundukları neslin modelleri olma yolunda öncülük etti.Birlik
ve beraberlikten yana oldu. Gençlere son bıraktığı mısralar ile bu ilim ve
ahlak mirasını omuzlamayı, öncü ve önderlerden olarak, bu din-i ilâhiyeyi
kucaklamayı vasiyet etti.
Onun bıraktığı bu kutlu mirasa kucak açan tüm gençleri Âsım genci
olarak gördü. Ve Safahat’ın her bir mısrâsını o genç nesle, o neslin ruhuna
armağan etti.
‘Görür müyüm diye karşımda Müslüman yurdu,
Bütün diyarını gezdim,ayaklarım durdu..
Yabancı sesleri geldikçe reh-güzârımdan,
Hep inkisâr-ı emel taştı rûh-i zârımdan!
Vatan-cüda olayım sinesinde İslam’ın?
Bu âkibet,ne elim intikamı eyyâmın!
Benim ki yaşlıyım artık düşük kolum, kanadım;
Bu intikamı çalışsın da alsın evlâdım.’
(Safahat, beşinci kitap: Hatıralar, El-Uksur’da,s.284)
‘İyilerin
tembelliği kötülerin fa’aliyetidir.’
diyen Âkif’i anlamanın yolu onun
ufkunun derinliğini ortaya koyan ‘Safahat’ında gizlidir. Âkif bu ümmetin yüz
akı, gönül aydınlığı, ümmetin manevi kurtuluşunun emekçisidir. Ona bir teşekkür
borcumuz vardır. Bu borcu ödemenin bigane yolu onun hayalinde ki abid, alim, arif,
Âkif, Âsım gençler yetiştirmektir.
Canlı ve diri bir kalple Âkif’in yürüyen
duaları olmak temennisiyle..
Hatice
İslamoğlu Erdem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder