Greglo,ölümsüz ilmiği
ömrümün..
Greglo…
ölürken bile sancısını çekeceksin hesapsız hayallerinin..
Yaşarken bir ölüyü sevmenin sancısını çektiğin gibi..
En kötü zaman daha kötüsünü yaşayana kadarmış. Bunu zaman
içinden öğrendim.
Senin ölümünün aslında bir doğum olduğunu, tüm nedenlerin
tek bir nedene bağlı olduğunu çok sonra fark edecektim.
Tüm zamanların içinde bir tek zamana mahkum olmak neden
kusursuz gibi görünür gözlere.
Anı mutlaklaştırmak bir ömrü bir an için yok etmek değil
midir aslında. Tüm öğretilerin yalan olduğunu bir tek doğruyla yok etmek kadar
tüm duyguların içinde bir duyguda kendini mahkûm etmek arasında ne fark vardır,
kendine zulümden başka.
Çare ellerinde, senin uzaklığın kadar yakınlaşan ruhundaydı.
Çare sonsuz nurun arkasındaki göremediğimiz sırda
sır herkesin kendi tabağındaydı..
Her dağın, her çölün ve her denizin arkasında görünmeyen bir
durgunluk vardır.
Rüzgarın ellerine bıraktığı etki kadardır benim sende ki yansımam,
Güneşin batarken ufka vurduğu kızıllık kadar
kısa,güzel,geçici..
Bil ki o rüzgarın ardında ki fırtına benim.
Benim o dağın arkasındaki esen yel,bora, kara rüzgar,tüm
yılkı atların ardından koşan ben..
geceye yıldız yıldız yağan, gözlerine inen buğu yine benim.
Çölde serap diye gördüğün, yüzüne vuran ince kum tanelerindeki
soluğun, başını çevirdiğin her tepenin ardında duyduğun, on minarenin ardındaki
kayalıklarda saçına değen rüzgar benim.
Ertesi sabahın bitimine kadar.. Gözlerinde ki perde ve son kapanış ben
olacağım.
Bilecek ve öyle dalacaksın uykuya..
bensizliğin değil, kendi varlığını benliğime bağladığın
dünyanda uyanacaksın uykundan.
Her şeyin bir hayalden öte olmadığını bile bile dokunmak
için ellerini uzatacaksın saçlarıma..
benden geriye son bir tel hatıra kalacak sana, dokunduğun tüm
boşluklar…
En son uyuduğun uyku hayata gözlerini açmış bebeğin uykusu
kadar derin, nefesi kadar taze olacak.
Yüzün ak, gönlün aydın, mutluluk diyarı gönül bahçen
olacak..
Yada ben öyle olmasını isteyeceğim, tüm bunlara layık
olmadığın söylense de..
Bilmelisin ki en son uykuların cennetini içinde taşıyan
dualarım kadar yakın sana.
Aklıma düşen her bir düşünce, bir kelime, bir söz, bir
keşke, bir hatıra, bir affediş kadar yakın..
ölümün yeniden doğuş, ölümün Hanne’nin sancısının meyvesi
kadar taze, diri, tertemiz bir başlangıcın habercisi.
Ölümün temiz bir soluk, taze bir bakış, duru bir sevgi
gibi..
Ölümün herkese uzak, bana yakın..
Bırak toplanmasın sağanak sağanak yağan duyguların
Beraberlik..ölüm kanatlarını çırptığında vuku bulacaktır.
Senin beraberlik dediğin sana bağ olmayacaktır.
Arkanda ayaklarını çeken sorumlulukların, kalbine vurulan
prangalar, yakınlaştıkça geri dönmeni sağlayan tüm yeminlerin..verilmiş
sözlerin..
O gün tertemiz geleceğini bilsem karşıma..
Pâyupak bir köşesini mutlaka bulurdum siyah menekşelerin.
Bu kez koparılmayı isteyen bir çiçek gibi ellerine dolanmayı
bekler,
Sana bir değil, bin menekşe sunardım, papatyalarına karşılık
Yüzüm dönük, başım dik ve mağrur dururdum iki delikten
ibaret olmadığını bildiğim gözlerinin karşısında.
Yol ve menzil,
Bağırgan dizeler!
Bağrıma sığacak kadar yalnızlık biriktirdiniz, aklıma
sığacak kadar uzaklık
Tıpkı bir papatyanın yaprakları gibi aynı rüzgarla uçuşup
ayrı şarkılar söyleyeceğiz beraberliğin imkansızlığını bildiğim gibi, biliyorum
bunu.
Senin beraberlik dediğin, bir bedende iki kalbin atışı kadar
anlamsız bir duygu.
Okyanus balıkları ve sarı zambak.. aynı sudan beslenmez..
Menekşeler dört mevsim soğuğa dayanmaz..
Her şey değişse de hayatında
Tebessüm çiçeklerin solmaz!
Bilesin bunu…
Hatice İslamoğlu Erdem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder